Salı, Kasım 29, 2005

What's a Deerhoof? It is a band.


"Geyiktoynağı"
Modern Rok'u yaşatma çabalarının ilk meyvesi olan bu yazının konusu Deerhoof. San Francisco'dan çıkma "şekermelodinoisepostrock - experimentalindiepop" grubu 94 yılı civarlarında vücut buluyor. Grubun ilk kadrosu davulcu Greg Saunier ve gitarist Rob Fisk'den oluşuyor. Bu kadro 95 yılında "Return of the Woods M'Lady"yi çıkarıyor. O zamana göre ilginç sayılabilecek müzikal eğilimleri, kulak tırmalayıcı melodileri! ve no-wave'e selamları Deerhoof'un ilk halini tanımlayacak sözcükler. 96 yılına gelindiğinde ise gruba -belki de- Deerhoof'u Deerhoof yapan "şarkıcı/basçı/japon" Satomi Matsuzaki katılıyor. Matsuzaki'nin bitmek bilmeyen enerjisi, çocuksu ve çığlık atsa 3 kişiyi öldürecek sesi, gürültüyü her türlü evcilleştirip kafaları karıştıran Deerhoof'un vazgeçilmezleri arasına giriyor. Grup trio olarak 97 yılında ilk albümleri olan SonicYouthdanfeyzalmışBoredomsvari "The Man, the King, the Girl"ü Kill Rock Stars'dan yayınlıyor. 99 yılına gelindiğinde ise Fisk'li dönem yayınlanan "Holdypaws" eşliğinde kapanıyor. Bu albüm ise kolaylıkla şarkı sıfatını alabilecek parçalar barındırması ve Blonde Redhead vari tınıları nedeniyle yeni başlayanlar için Deerhoof albümü oluyor. Fiskli son albüm "Halfbird" ise 2001'de yayınlanıyor.

Fisk'in ayrılmasıyla boşalan gitar kontenjanını dolduran John Dieterich, gurubun tarihindeki en belirgin "sound" değişimini de beraberinde getiriyor. Yıl 2002'yi gösterirken Deerhoof o güne kadarki en ulaşılabilir ve kritiksevindiren albümleri olan "Reveille"i 5 Rue Christine'den yayınlar. Beyne zarar şarkılar; bipler, bibipler, epileptik davul yağmurları, sert gitar riffleri, şeker kaplı vokalleriyle Reveille gelmiş geçmiş en başarılı Deerhoof albümü olma şerefini taşıyor.(daha runners four a gelmedik duzt, sakin ol.) Reveille ile ticari başarıyı da tadan Deerhoof, her albümde olgunlaşıyor ve formüle koyulacak malzemenin miktarı konusunda mükemmelliğe doğru yol alıyor. 2003 yılında ise Deerhoof'a yeni bir gitarist, Chris Cohen, katılıyor. Bu yıl içinde çıkan "Apple O’" ise tribülanslardan arınmış, sakin ama en az bir öncekinde olduğu gibi fantastik bir yolculuk vaadediyor, ama yolculuğu havada kesmiyor. Süper dörtlü 2004 yılında ise "Milk Man" isimli, ilham meleği rolünde illüstratör Ken Kagami'nin yarattığı "milkman"in oynadığı albümü kaydediyor. Milk Man önceki iki albümün gölgesinde kalsa da herhangi bir Deerhoof albümü kadar şaşırtcı ve başarılı bulunuyor. Ve geliyoruz 2005'e. "The Runners Four", ki Deerhoof'un şu ana kadar kaydettiği her şeyden uzun, en eklektik ve kabaca en dinelenebilir albümü, bizi alıp esir ediyor her saniyesine, her şarkısına. Ayrıca Deerhoof bir şeyi daha kanıtlıyor, o da formülü bozmadan sadece oranlarla oyanayarak ne kadar farklı iksirler, zehirler yapılabileceğini.

Kill Rock Stars'dan babanız çıksa yiyin, Deerhoof'u sev(e)miyorsanız ölün.

2 yorum:

  1. ay eklemeden edemeyeceğim: isimlerindeki "geyik*"e de sadece türkiyeli dinleyicilerinin anlayabileceği bir ayrıntı olarak bakarsak, grubun genel çizgisinin en şirin bir yansıması şeklinde görebiliriz. yani, belki.

    * olay, kelimenin kültürümüzdeki kodlarından olan "zaman kaybı"ndan ziyade; "iyi zaman geçirme" olarak kırpabileceğim kısmıyla ilgili. ennihayetinde, deerhoof iki eli kanda da olsa iyi zaman geçirtmeyi hiç bırakmıyor.

    YanıtlaSil