Bir iki yıl önce, Kıbrıs'ta bir Yunan radyosunda bir metal programına denk gelmiştik. Muhteşem bir parça çalıyordu. Metal'in geleceğiydi resmen. Aman Allahım o neydi öyle, gitar efektlinden vokale, aralarındaki kontrasta... Yepyeni bir şeydi. Tabii ne grubun adını anlayabildik, ne şarkının.
Geçen gün Sunn 0))'ın yeni albümünü ararken bir blogda "kesin dinleyin" diye rastladım, ve şu an yüzde seksen eminim ki, Gris o grup. Yine ilk çalmaya başladığında aynı hislerle donandım, geç de olsa tarihe tanıklık ediyorum zannettim, coştum. Şu an dördüncü şarkıdayım, hakkındaki olumlu hislerim çok hasar görmemişse de; biraz baydı.
İtiraf etmeliyim ki bizi bu kadar etkileyen neredeyse sadece gitar efektinin ince cozurtusu, tıslamasıymış. Nasıl anlatayım, mego'dan çıkma bir sanatçının tercih edebileceği bir ses. Zorlasan belki Steve Albini sevgileri hissediliyor bile dersin. Hakkını yemeyeyim, vokalin de eli yüzü düzgün, genel uyumu olumlu şekilde değişik.
Bu üslup dokunuşları ne kadar hoş olursa olsun onlarla oluşturulan müzik ne yazık ki gayet özelliksiz. Yer yer Tiamat'ı andırdığı için tebessüm ettirebiliyor, her grupta olması gerektiği kadar hoş numaraları da mevcut ama onun dışında bildiğimiz testesteron kokan, dülü dülü gitar ağlatan death metal.
Prodüksiyon ki, kusursuz. Davulun bir ağırlığı, derinliği var; gitar zaten en büyük espirileri, vokalden de bahsetmiştim, bası da pek hissetmedim ama adamı içine alan ve biraz da tedirgin eden bir atmosfer var, ondan sorumludur herhalde. Arada piyanolarla, synthlerle cılız numaralar var, ki bu enstrümanlara süs muamelesi yapılmasına zaten kılım, ama yine de uzatırsam abartacağım kadar kötü değil. Bet konuşmaya hazır başlamışken neredeyse endüstri standardı enstrümental bir ballad'ın da albümde olduğunu belirteyim.
Bir başucu eseri değil belki ama "bakalım ortamda neler oluyormuş" diyen eski metalciler için pek hoş bir sürpriz. On üzerinden yedi.
Ha, bir de metalde son zamanlarda gözlediğim bir başka olgunluk simgeleyicisi var, ona gireyim. Zamanının önemini kavradılar cümleten, doğru anladıysam. Şarkılar uzadı, tempolar düştü. Ya da yeri gelince (grindcore ve black metal sağolsun) akıl almaz hızlara ulaştı. Hatta her ikisi aynı parçada zuhur edebiliyor. Devasalık gibi bir temel derdi olan müzik türünün en kısası sekiz dakika olan şarkılar yapmıyor oluşu şaşırtıcıymış zaten.
Bunun metalin çocuklarını yetiştirip ana akıma yolladığı çağımızda yavaş yavaş yeraltına çekilmesiyle, ferahlamasıyla ya da post rock'ın etkisiyle açıklamak da mümkündür, hayır demem. Fakat metal, şu göreceli kısa hayatında her yönü/her numarası çılgınca denenmiş bir tür değil mi zaten. Böylesi bir olgunluk vaktinin gelmesi şaşırtıcı değil. Metalin neferleri senelerdir yılmadan akıllarına gelen her oyunu, her nüansı denediler, yetmedi başka türlerle birleştirdiler. Arkalarında devasa bir referans kaynağı var çağdaş metalcilerin. Ki hepsi davaya sapına kadar bağlı insanlardır, entellektüellerdir, aşkla metal yaparlar.
En birinci çıkış hedefleri olan "kabul edilebilirliğin sınırlarını zorlamak" da içinde--bir önkoşul olarak--alabildiğine özgür yaratıcılık ortamını ve daha önemlisi eşsiz bir cesareti barındırmıyor mu zaten? Çoğu insanın 'hayatta olmaz' diyeceği bir çok şey mübah, hatta yüreklendiriliyor ezelden beri. Bu 'zaman'a farklı bakışlarının da otuz saniyelik YouTube klipleri çağında herşeye karşı olan bir müzik türünden beklenecek bir hareket olduğu kanaatindeyim.
Allahtan laubali müzik bloguyuz da kendimi araştırma/karşılaştırma falan yapmak ya da düzgün yazmak zorunda hissetmiyorum. Oh.
Pazartesi, Haziran 01, 2009
Cumartesi, Nisan 11, 2009
En Various Artists - 5'i Bir Yerde Vol.1
Salı, Nisan 07, 2009
Boka Batasıcalar
Bugün yeni bir müzik türü öğrendim; öğrenmez olaydım: Shitgaze.
Yaklaşık üç saat harcayıp 30 tane shitgaze grubu dinledim.
Peki elimde bu üç saatten yadigar ne kaldı?
HİÇ BİR SİK
Neden?
Çünki: Müzikte bir sik yoksa kayıdı sikik de yapsan, tizleri sonuna kadar da açsan da bir sik olmuyor.
Sadede geleyim: Sic Alps'i zaten seviyordum, Wavves'i de ne yalan söyliyim ayda bir dinleyesim geliyor.
Bu grupları dinlerken gavurun bunlara shitgazer dediğini; shitgaze yapan sittin tane grupçuk olduğunu bilmiyordum.
Bilmez olaydım.
Yaklaşık üç saat harcayıp 30 tane shitgaze grubu dinledim.
Peki elimde bu üç saatten yadigar ne kaldı?
HİÇ BİR SİK
Neden?
Çünki: Müzikte bir sik yoksa kayıdı sikik de yapsan, tizleri sonuna kadar da açsan da bir sik olmuyor.
Sadede geleyim: Sic Alps'i zaten seviyordum, Wavves'i de ne yalan söyliyim ayda bir dinleyesim geliyor.
Bu grupları dinlerken gavurun bunlara shitgazer dediğini; shitgaze yapan sittin tane grupçuk olduğunu bilmiyordum.
Bilmez olaydım.
Pazar, Nisan 05, 2009
Thrones

Earth, Melvins, Sunn 0))) ve nicelerine basçılık yapan Joe Preston'un alter egosu diyeler; Thrones diye bir gruba rastladım.
Om'un yeni davulcusunun bok gibi olduğu şu günlerde ayrı bir güzel geldi.
İnanılmaz ağır.
Myspaceleri var.
Albümleri de var fakat ben rapidshare aletini kullanmayı bilmiyorum, o yüzden link falan eklemiyorum.
Eskiden rapidshare mi vardı?
Salı, Mart 24, 2009
Kekoluk Tam Gaz

Pitchfork diye bi şey vardı bakayim dedim. Baktım.
Amma dandikleşmiş indie denen şey, eskiden dinlenecek kıvamda bir iki yeni grup bulurdum diyecekken tUnE-YaRdS'ın Sunlight parçası ilgimi çekti.
Myspacelerine baktım, dinlediğim şarkı yok; bambaşka, birbirinden boktan şarkılar var.
Tadım kaçtı.
Son yıllarda indie benim için pislerin pisi bir kelime haline geldi. Kedi gibi miyavlayın anca. Aferin. Bravo.
Pitchfork da bokçubaşı.
Hakarete gerek yok gavurdan yeni bir grup öğrendim, bari hemen onu satayim dedim: Salem. Albümleri yok daha, mypsacelerinde altı şarkıları var gariplerin.
İki tur dinledim bu altı şarkıyı, bunlar da baydı. Açıkçası çok elle tutulur birşeyleri de yok zaten; fakat allah için dakikler.
Gavur dediğime bakmayın bu arada, çok şeker bir insandı. Grubu varmış, Vancouver'daki barlar keko diye bunlar diğer gruplarla endüstriyel binalar kiralayıp polis işletmeyi kapatana kadar çalıyorlarmış. Bir şekilde bir takım medyanın ilgisini çekmiş sahneleri. Bu arkadaşları tanımayan etmeyen makale yazarı başka bir şahıs bunların topunun yaptığı müzik türüne wierdo punk dimiş. Bu ad bazısının içine sinmiş, bazısının sinmemiş.
Her neyse yazın West-Coast turuna çıkacaklarmış.
Nü Sensae işbu grubun adı, myspaceleri var, bir de klipleri var.
Pitchfork'a dönersek yeni albümler sayfasında diyor ki Dan Deacon'un yeni albümü çıkmış.
Eyvallah.
Deerhunter'ın yeni albümünü var.
Evet.
Fakat biz o albümü halihazırda listeledik yılbaşı seçkimizde.
Silebilirsiniz onu Pitchfork.
Bizi bazı aylar iki hatta üç kişinin okuduğu oluyor.
Hafife almayın.
Fakat ben bu kekoların sitesine bildiğim, sevdiğim bir grubun yeni bi albüm çıkmıştı; göreyim; kimdi, neydi hatırlayayım diye girmiştim.
Hal böyleyken hatırlayamadım.
Hatırlatsanıza.
Cuma, Şubat 13, 2009
The Evens

İkibinbir'de kurulmuşlar. İlk görünür işleri ikibinüç'de bir çocuk eğitim programı için çektikleri vowel movement klibi olmuş. İkibinbeş ve İkibinaltı'da The Evens ve Get Evens adlı albümleri çıkartmışlar. Bana kendileri İkibinsekiz'in son saatlerinde dinletildi. Fugazi ve Minor Threat'ten Ian Mackaye ve uzatmalı sevgilisi The Warmers'tan Amy Farina'dan oluşan The Evens için post-post-hardcore demişler, ben de sevimli olduğu kadar dinamik ikili diyeyim.
Pazartesi, Ocak 12, 2009
2008'in En Iyi Albumleri
Bu sene dinleyip beğendiğimiz yirmi küsür albüm:
(Öncelik sırası olmaksızın)
Matmos - Supreme Balloon
Gang Gang Dance - Saint Dymphania
Om - Gebel Barkal
Deerhunter - Microcastles / Weird Era
Mode XL - Militanz
Deerhoof - Offend Maggie
Vampire Weekend - Vampire Weekend
High Places - High Places
Hot Chip - Made in the Dark
Walkmen - You & Me
Fuck Buttons - Street Horrrsing
Modul - Dots
Red Snapper - Pale Blue Dot
MGMT - Oracular Spectacular
Fleet Foxes - Fleet Foxes
Peter Broderick - Docile (p: applesaucelife.blogspot.com)
VA - Not Wave
Jacaszek - Treny
Benga - Dairy Of an Afro Warrior
dj rupture - uproot
Fennesz - Black sea
Shawn Lee & Clutchy Hopkins - Clutch of the Tiger
Earth - The Bees Made Honey in the Lion's Skull
Bohren und der Club of Gore - Dolores
Girl Talk - Feed the Animals (p: www.kanciapa24.pl)
Lindstrøm - Where You Go I Go Too
Max Tundra - Parallax Error Beheads You
Ratatat - LP3
Fun Years - Baby It's Cold Inside
(Linkler icin gulp'a teşekkürler.)
(Öncelik sırası olmaksızın)
Matmos - Supreme Balloon
Gang Gang Dance - Saint Dymphania
Om - Gebel Barkal
Deerhunter - Microcastles / Weird Era
Mode XL - Militanz
Deerhoof - Offend Maggie
Vampire Weekend - Vampire Weekend
High Places - High Places
Hot Chip - Made in the Dark
Walkmen - You & Me
Fuck Buttons - Street Horrrsing
Modul - Dots
Red Snapper - Pale Blue Dot
MGMT - Oracular Spectacular
Fleet Foxes - Fleet Foxes
Peter Broderick - Docile (p: applesaucelife.blogspot.com)
VA - Not Wave
Jacaszek - Treny
Benga - Dairy Of an Afro Warrior
dj rupture - uproot
Fennesz - Black sea
Shawn Lee & Clutchy Hopkins - Clutch of the Tiger
Earth - The Bees Made Honey in the Lion's Skull
Bohren und der Club of Gore - Dolores
Girl Talk - Feed the Animals (p: www.kanciapa24.pl)
Lindstrøm - Where You Go I Go Too
Max Tundra - Parallax Error Beheads You
Ratatat - LP3
Fun Years - Baby It's Cold Inside
(Linkler icin gulp'a teşekkürler.)
Cuma, Mayıs 09, 2008
n'aber?
Sayısız kültürel çelişki [...] bir potada harmanlanarak kendini yeniden üretti. Müzik kliplerinde ve starlarda medyatize edilmiş yönünü izlediğimiz kültürel potpuri gündelik hayatta da yansımasını buluyor. Bu yönde, bahsettiğin normalleşme olgusu, bir başka olguyla 'makulleşmeyle', yani muhafazakâr cemaatlerin de dönüşerek yeniden şekillenmesini barındırıyor. Beni tedirgin eden nokta, böylesi bir toplumsal dokunun içinde yaşıyorken, ona kırık bir ayna tutmanın getirdiği kolaylığa sığınan, eleştirel, yadırgatıcı olmayan bir sanat pratiğinin henüz kendini bildirmemesi. Şu anda gördüğümüz bir egzotizmden, bir büyülenmeden ibaret.
Vasıf Kortun ve Erden Kosova'nın "Ofsayt ama Gol" adlı kitabından, Kortun'dan bir alıntı.
Çarşamba, Ekim 03, 2007
Babylon Baba Zula konseri 28.09.2007

Notlar;
Ağzımda fındık tadı vardı.
Sahneye eklenen podyumun sonunda Murat Ertel'in tereminini yerleştirmişlerdi. Sadece bir parçada kullandı.
Alexander Hacke nin (Einstürzende Neubauten'in bas pilotu) eksikliğini hisettim.
Darbukacı Coşar Kamçı, ritimleri coşturdu, seyirciyi kamçıladı.
Elektronik ritimleri ve sesleri kontrol eden makinist Levent Akman'dı. Elektro saz ve darbukanın arkasında modern atmalar yaşattırdı.
Oynaktı.
Etnikti; Türk müziği ve oryantal. (Albüm kapağında Orta Asya'dan da diyorlar.)
Baba Zula tam 11 senedir var! Yeni ve 6. albümleri Kökler'den Kör Limoncu, Abbas Ağa Parkı, Aşıkların Sözü Kalır, İskender adlı parçaları çaldılar.
Konserin doğaçlama kısımlarında Kökler'den kolajlar dinledik. (Albümde 1:01, 0:57, 0:40 lık enstrümantal parçalar (toplam 29) var.)
Kör Limoncu'yu çalarken sahneye çıkan elektro gitar çalgıcısının adını albüm kapağında bulamadım. Belki Kör Limoncu korosundadır; Levent Akman ya da Mehmet Ateş'ten biri olabilir. O koroda bir de kadın adı var, kesin o değil. Adamın Oryantale dubımtrak eklentisi harika oldu.
Dansözlerin hayasızca çalkaladığı beynim elektro sazı duymaz olmuştu. Darbuka ile eş zamanlı titreyen göbeklere odaklanmıştım.
Dansöz tip 1; geleneksel dansöz vurgularıyla dans ediyordu.
Dansöz tip 2; modern dansçı olduğunu belli ediyordu.
Tip 1 ve tip 2'nin bir amacı vardı. Sondan 2. çaldıkları parçada (sanırım İskender) dansederken çarpışan 2 düşünceyi anlattılar; kadın-erkek, ying-yang, beyaz-siyah.
Bislerinde 13'ten geriye saymaya başladılar. Murat Ertel her sayıda o sayıya bağlantılı doğaçlama masal (gerçek efsane) anlatıyordu. Geri sayım 12'nin ortasındayken çıktık. 2 buçuk saatlik dans ve müzik performansına ayaklarımız ve beynimiz dayanamadı.
Yeni albümü evde dinleyince konseri özledim; dansözleri ve pırasayı. Keşke konserden erken çıkmasaydık dedim.
Kökleri alın, dinleyin, göbek attıracak!
Salı, Ekim 02, 2007
Lawrence D. "Butch" Morris ve Ekim 2007
Lawrence D. "Butch" Morris, 70lerin sonlarında adını duyurmuş, görece başarılı bir caz klarnetçisi. Ama ününü asıl borçlu olduğu şey, 1985 yılında keşfettiği "conduction". (Kendi berbat çevirimle: "Şefleme")
Wikipedia'ya göre bir fizik teriminden ödünç alınmış bir isim bu, fakat büyük ihtimalle fizik kısmı tamamen şans eseri. Keza "conducting"1'in başı ile "improvisation"2'ın sonunu birleştirilerek elde edildiği aşikar.3 Zaten Morris'in yaptığı tam da bu; bir orkestranın karşısına geçiyor ve bir şefin yaptığına benzer hareketlerle onları yönetiyor. Tek fark orkestranın önünde takip edeceği notaların olmaması. Yöntem tamamen sanatçıların doğaçlama çalması ve beste çalarmış gibi Morris'in işaretlerini uygulamasından ibaret.
2005'te 20. yılını kutlayan Conduction tarihi boyunca o kadar geniş bir müzisyen yelpazesiyle çalışmış ki, resmen akıl almıyor. (Jim O'Rourke bir örnek) Hatta daha şoke edici bir bilgi olarak, 16 ve 17 Ekim 1992'de yine Akbank Caz Festivali kapsamında, Neyzen Kudsi Ergüner'in de içinde bulunduğu bir grubu da yönetmiş İstanbul'da. Yine diyorum, çünkü Butch Morris 17. Akbank Caz Festivali kapsamında 24 Ekim 2007 günü Cemal Reşit Rey'de "Nublu Orchestra"yı şefleyecek. Nublu Orchestra da tahmin edebileceğiniz gibi içinde İlhan Erşahin'i barındıran bir elektronik caz grubu. Bu enteresanlıkta bir şeyin 15 yılda bir olduğunu ve Morris'in 1947'de doğduğunu göz önünde bulundurursak bir daha görme şansımızın sıfıra yakın olduğunu özellikle eklemek isterim.
1 Orkestra yönetme fiili
2 Doğaçlama
3 Doğaçlama müzik hakkında belki de yapılmış en kapsamlı, en mühim belgesel olan "On the Edge"de de aynen böyle bahsediyor zaten. Bu arada On the Edge, yakın zamanda kaybettiğimiz çok değerli müzik adamı, doğaçlama düşünürü Derek Bailey'nin Channel 4 için 1992'de yaptığı dört bölümlük bir belgesel. Ve daha inanılmazı, internetin varolmasına şükrettiğimiz amme hizmetlerinden devasa "sanat arşivi" UbuWeb'den besbedava izlenebiliyor.
Conduction, teknikleri, tarihçesi vesaire hakkında Butch Morris'in yazdığı çook kapsamlı bir dökümanı da burada bulabilirsiniz. [233kb, PDF]
Wikipedia'ya göre bir fizik teriminden ödünç alınmış bir isim bu, fakat büyük ihtimalle fizik kısmı tamamen şans eseri. Keza "conducting"1'in başı ile "improvisation"2'ın sonunu birleştirilerek elde edildiği aşikar.3 Zaten Morris'in yaptığı tam da bu; bir orkestranın karşısına geçiyor ve bir şefin yaptığına benzer hareketlerle onları yönetiyor. Tek fark orkestranın önünde takip edeceği notaların olmaması. Yöntem tamamen sanatçıların doğaçlama çalması ve beste çalarmış gibi Morris'in işaretlerini uygulamasından ibaret.
2005'te 20. yılını kutlayan Conduction tarihi boyunca o kadar geniş bir müzisyen yelpazesiyle çalışmış ki, resmen akıl almıyor. (Jim O'Rourke bir örnek) Hatta daha şoke edici bir bilgi olarak, 16 ve 17 Ekim 1992'de yine Akbank Caz Festivali kapsamında, Neyzen Kudsi Ergüner'in de içinde bulunduğu bir grubu da yönetmiş İstanbul'da. Yine diyorum, çünkü Butch Morris 17. Akbank Caz Festivali kapsamında 24 Ekim 2007 günü Cemal Reşit Rey'de "Nublu Orchestra"yı şefleyecek. Nublu Orchestra da tahmin edebileceğiniz gibi içinde İlhan Erşahin'i barındıran bir elektronik caz grubu. Bu enteresanlıkta bir şeyin 15 yılda bir olduğunu ve Morris'in 1947'de doğduğunu göz önünde bulundurursak bir daha görme şansımızın sıfıra yakın olduğunu özellikle eklemek isterim.
1 Orkestra yönetme fiili
2 Doğaçlama
3 Doğaçlama müzik hakkında belki de yapılmış en kapsamlı, en mühim belgesel olan "On the Edge"de de aynen böyle bahsediyor zaten. Bu arada On the Edge, yakın zamanda kaybettiğimiz çok değerli müzik adamı, doğaçlama düşünürü Derek Bailey'nin Channel 4 için 1992'de yaptığı dört bölümlük bir belgesel. Ve daha inanılmazı, internetin varolmasına şükrettiğimiz amme hizmetlerinden devasa "sanat arşivi" UbuWeb'den besbedava izlenebiliyor.
Conduction, teknikleri, tarihçesi vesaire hakkında Butch Morris'in yazdığı çook kapsamlı bir dökümanı da burada bulabilirsiniz. [233kb, PDF]
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)