Cuma, Aralık 25, 2009

Böylesini Ne Gördüm Ne Duydum


2000lerin başlarındaki "sakin" müziklerin Peyote zındanlarına hapsolduğu günümüzde böylesine yavaş, böylesine vokalsiz ve homojen bir albüm gelsin kalbimi çalsın.

Olacak değil!

Çarşamba, Kasım 18, 2009

Repleri Unutmayalım. Emeğe Saygı. (Yoga - Megafauna)



Alttaki yımşak ablanın şarkısını dinlediğim Thurston Moore röportajında amcanın bahsettiği gruplardan biri Yoga idi.

Öyle bir ad seçmiş ki şerefsizler internet üzerinden şerefsiz gibi albüm indirmekle uğraşan şerefsizleri zor durumda bırakıyorlar.

Her neyse.
Megafauna derler; bir albümlerini bulabildim.
Albümü dinledikten sonra albüm kapağının albümü çok iyi özetlediğini düşündüm.

Nasıl anlatılır bilmiyorum.
Aklıma gelen ilk anahtar kelimeyi kendim başka bir grup hakkında okusam (am ile başlayan ayıp kelime) beni gruptan soğuturdu.
O yüzden başka bir yoldan gidelim:
Heterojen bir albüm. Satanik, metalik temalar yoğunlukta. Gerçekten gürültülü. Köküne kadar analog (hatta 4-track kaydı) olsa da yapı itibariyla azcık elektronik.

Beni siktiredin.
Kapağa bakın.
Bakın nası da acayip ortamlar.
Öcü var. Yerel böyle egzotik. Adam var. Fakat battaniyeyi de ihmal etmemişler. Battaniye de etnik hani. Ama siyah arka plan diyor ki yemişiz etniği, çok da sikizimdeydi.
Neymiş yani?
Öcü rüyaymış ama olsunmuş çünkü bu da müzikmiş zaten; gerçekte ne olduğuyla değil gelecek 45 dakikayı nasıl geçirttiğiyle hatırlanmak istiyormuş.

Olsun mu?

Diyeceksiniz ki iyi ki yüzyılın başı bir röpörtej okumuşsun. Anlata anlata bitiremedin. Orda gördüğün grupları yazıyorsun; biz okusak biz daha iyi yazardık...

Hayır derim. Bir şey ekleyeceğim.

Orda gördüğüm grupların küçük bir kısmını yazıyorum!

Pazar, Kasım 15, 2009

Yımşacık


Singer/Songwriter bir bayan.


Normalde hiç işim olmaz.


Bir Thurston Moore rapörtajı okurken ropörtajın olduğu sayfada bulunan bir şarkısını dinledim.

Bambaşkaymış gerçekten.


Yımşacık bir ses.
Gerçekten melodik melodiler.
Amansız baslar ve mekanik davul.
Karşınızda Samara Lubelski'nin Ecstatic Peace'ten çıkan ilk albümü Future Slip.

Pazartesi, Haziran 01, 2009

Gris - Il Était une Forêt (2007)

Bir iki yıl önce, Kıbrıs'ta bir Yunan radyosunda bir metal programına denk gelmiştik. Muhteşem bir parça çalıyordu. Metal'in geleceğiydi resmen. Aman Allahım o neydi öyle, gitar efektlinden vokale, aralarındaki kontrasta... Yepyeni bir şeydi. Tabii ne grubun adını anlayabildik, ne şarkının.

Geçen gün Sunn 0))'ın yeni albümünü ararken bir blogda "kesin dinleyin" diye rastladım, ve şu an yüzde seksen eminim ki, Gris o grup. Yine ilk çalmaya başladığında aynı hislerle donandım, geç de olsa tarihe tanıklık ediyorum zannettim, coştum. Şu an dördüncü şarkıdayım, hakkındaki olumlu hislerim çok hasar görmemişse de; biraz baydı.

İtiraf etmeliyim ki bizi bu kadar etkileyen neredeyse sadece gitar efektinin ince cozurtusu, tıslamasıymış. Nasıl anlatayım, mego'dan çıkma bir sanatçının tercih edebileceği bir ses. Zorlasan belki Steve Albini sevgileri hissediliyor bile dersin. Hakkını yemeyeyim, vokalin de eli yüzü düzgün, genel uyumu olumlu şekilde değişik.

Bu üslup dokunuşları ne kadar hoş olursa olsun onlarla oluşturulan müzik ne yazık ki gayet özelliksiz. Yer yer Tiamat'ı andırdığı için tebessüm ettirebiliyor, her grupta olması gerektiği kadar hoş numaraları da mevcut ama onun dışında bildiğimiz testesteron kokan, dülü dülü gitar ağlatan death metal.

Prodüksiyon ki, kusursuz. Davulun bir ağırlığı, derinliği var; gitar zaten en büyük espirileri, vokalden de bahsetmiştim, bası da pek hissetmedim ama adamı içine alan ve biraz da tedirgin eden bir atmosfer var, ondan sorumludur herhalde. Arada piyanolarla, synthlerle cılız numaralar var, ki bu enstrümanlara süs muamelesi yapılmasına zaten kılım, ama yine de uzatırsam abartacağım kadar kötü değil. Bet konuşmaya hazır başlamışken neredeyse endüstri standardı enstrümental bir ballad'ın da albümde olduğunu belirteyim.

Bir başucu eseri değil belki ama "bakalım ortamda neler oluyormuş" diyen eski metalciler için pek hoş bir sürpriz. On üzerinden yedi.

Ha, bir de metalde son zamanlarda gözlediğim bir başka olgunluk simgeleyicisi var, ona gireyim. Zamanının önemini kavradılar cümleten, doğru anladıysam. Şarkılar uzadı, tempolar düştü. Ya da yeri gelince (grindcore ve black metal sağolsun) akıl almaz hızlara ulaştı. Hatta her ikisi aynı parçada zuhur edebiliyor. Devasalık gibi bir temel derdi olan müzik türünün en kısası sekiz dakika olan şarkılar yapmıyor oluşu şaşırtıcıymış zaten.

Bunun metalin çocuklarını yetiştirip ana akıma yolladığı çağımızda yavaş yavaş yeraltına çekilmesiyle, ferahlamasıyla ya da post rock'ın etkisiyle açıklamak da mümkündür, hayır demem. Fakat metal, şu göreceli kısa hayatında her yönü/her numarası çılgınca denenmiş bir tür değil mi zaten. Böylesi bir olgunluk vaktinin gelmesi şaşırtıcı değil. Metalin neferleri senelerdir yılmadan akıllarına gelen her oyunu, her nüansı denediler, yetmedi başka türlerle birleştirdiler. Arkalarında devasa bir referans kaynağı var çağdaş metalcilerin. Ki hepsi davaya sapına kadar bağlı insanlardır, entellektüellerdir, aşkla metal yaparlar.

En birinci çıkış hedefleri olan "kabul edilebilirliğin sınırlarını zorlamak" da içinde--bir önkoşul olarak--alabildiğine özgür yaratıcılık ortamını ve daha önemlisi eşsiz bir cesareti barındırmıyor mu zaten? Çoğu insanın 'hayatta olmaz' diyeceği bir çok şey mübah, hatta yüreklendiriliyor ezelden beri. Bu 'zaman'a farklı bakışlarının da otuz saniyelik YouTube klipleri çağında herşeye karşı olan bir müzik türünden beklenecek bir hareket olduğu kanaatindeyim.

Allahtan laubali müzik bloguyuz da kendimi araştırma/karşılaştırma falan yapmak ya da düzgün yazmak zorunda hissetmiyorum. Oh.

Cumartesi, Nisan 11, 2009

En Various Artists - 5'i Bir Yerde Vol.1


Modernrok iftiharla dener.


High Places, Peaches, Tiki Obmar, Soho Dolls, The Tuss

İlginize sunar

Salı, Nisan 07, 2009

Boka Batasıcalar

Bugün yeni bir müzik türü öğrendim; öğrenmez olaydım: Shitgaze.
Yaklaşık üç saat harcayıp 30 tane shitgaze grubu dinledim.

Peki elimde bu üç saatten yadigar ne kaldı?

HİÇ BİR SİK

Neden?

Çünki: Müzikte bir sik yoksa kayıdı sikik de yapsan, tizleri sonuna kadar da açsan da bir sik olmuyor.

Sadede geleyim: Sic Alps'i zaten seviyordum, Wavves'i de ne yalan söyliyim ayda bir dinleyesim geliyor.
Bu grupları dinlerken gavurun bunlara shitgazer dediğini; shitgaze yapan sittin tane grupçuk olduğunu bilmiyordum.
Bilmez olaydım.

Pazar, Nisan 05, 2009

Thrones


Earth, Melvins, Sunn 0))) ve nicelerine basçılık yapan Joe Preston'un alter egosu diyeler; Thrones diye bir gruba rastladım.
Om'un yeni davulcusunun bok gibi olduğu şu günlerde ayrı bir güzel geldi.
İnanılmaz ağır.
Myspaceleri var.
Albümleri de var fakat ben rapidshare aletini kullanmayı bilmiyorum, o yüzden link falan eklemiyorum.
Eskiden rapidshare mi vardı?

Salı, Mart 24, 2009

Kekoluk Tam Gaz


Pitchfork diye bi şey vardı bakayim dedim. Baktım.
Amma dandikleşmiş indie denen şey, eskiden dinlenecek kıvamda bir iki yeni grup bulurdum diyecekken tUnE-YaRdS'ın Sunlight parçası ilgimi çekti.
Myspacelerine baktım, dinlediğim şarkı yok; bambaşka, birbirinden boktan şarkılar var.
Tadım kaçtı.
Son yıllarda indie benim için pislerin pisi bir kelime haline geldi. Kedi gibi miyavlayın anca. Aferin. Bravo.
Pitchfork da bokçubaşı.

Hakarete gerek yok gavurdan yeni bir grup öğrendim, bari hemen onu satayim dedim: Salem. Albümleri yok daha, mypsacelerinde altı şarkıları var gariplerin.
İki tur dinledim bu altı şarkıyı, bunlar da baydı. Açıkçası çok elle tutulur birşeyleri de yok zaten; fakat allah için dakikler.

Gavur dediğime bakmayın bu arada, çok şeker bir insandı. Grubu varmış, Vancouver'daki barlar keko diye bunlar diğer gruplarla endüstriyel binalar kiralayıp polis işletmeyi kapatana kadar çalıyorlarmış. Bir şekilde bir takım medyanın ilgisini çekmiş sahneleri. Bu arkadaşları tanımayan etmeyen makale yazarı başka bir şahıs bunların topunun yaptığı müzik türüne wierdo punk dimiş. Bu ad bazısının içine sinmiş, bazısının sinmemiş.
Her neyse yazın West-Coast turuna çıkacaklarmış.
Nü Sensae işbu grubun adı, myspaceleri var, bir de klipleri var.

Pitchfork'a dönersek yeni albümler sayfasında diyor ki Dan Deacon'un yeni albümü çıkmış.
Eyvallah.
Deerhunter'ın yeni albümünü var.
Evet.
Fakat biz o albümü halihazırda listeledik yılbaşı seçkimizde.
Silebilirsiniz onu Pitchfork.
Bizi bazı aylar iki hatta üç kişinin okuduğu oluyor.
Hafife almayın.

Fakat ben bu kekoların sitesine bildiğim, sevdiğim bir grubun yeni bi albüm çıkmıştı; göreyim; kimdi, neydi hatırlayayım diye girmiştim.
Hal böyleyken hatırlayamadım.
Hatırlatsanıza.

Cuma, Şubat 13, 2009

The Evens



İkibinbir'de kurulmuşlar. İlk görünür işleri ikibinüç'de bir çocuk eğitim programı için çektikleri vowel movement klibi olmuş. İkibinbeş ve İkibinaltı'da The Evens ve Get Evens adlı albümleri çıkartmışlar. Bana kendileri İkibinsekiz'in son saatlerinde dinletildi. Fugazi ve Minor Threat'ten Ian Mackaye ve uzatmalı sevgilisi The Warmers'tan Amy Farina'dan oluşan The Evens için post-post-hardcore demişler, ben de sevimli olduğu kadar dinamik ikili diyeyim.